19 Ağustos 2015 Çarşamba

13. Yüzyıl Türk Edebiyatı
Bu yüzyılda Türk Edebiyatı için en büyük gelişme, Moğol istilası tehlikesinden dolayı Ahmet Yesevi öğretisiyle yetişen mutasavvıfların Anadolu’ya gelmeleridir. Söz konusu alimlerin Anadolu’ya yönelmeleri şiirimizde bir kırılma noktası olmuştur. Çünkü bu tarihten itibaren Anadolu’da bir Arap – Acem kültürü etkili olmaya başlamıştır.
Bu süreçte Anadolu Selçuklu Devleti hüküm sürmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinde edebi dil, Farsça; bilim dili ise Arapça’dır. Zamanla Anadolu’da özellikle beyliklerin ortaya çıkması ile eserlerde Oğuzca’nın etkisi artmıştır. Arap – Fars etkisiyle ve Oğuzcanın da devreye girmesi ile zamanla karma, yeni bir yazı dili doğmuştur.
13. yüzyılda Anadolu’da Mevleviyye, Yesevviyye, Rifaiyye, Halvetiyye, Kadiriyye gibi çeşitli tarikatlar ortaya çıkmıştır. Söz konusu tarikatların yayılması ile bu tarikatların felsefelerini anlatan eserler de çoğalmaya başlamıştır.
13. Yüzyıl Türk Edebiyatı Şairleri ve Eserleri

Hoca Dehhâni; Hoca Dehhâni, Horosanlı bir şairdir. Anadolu Selçuklu hükümdarının ününü duyarak bu yüzyılda Anadolu’ya gelmiştir. Hükümdarının iyiliklerinden de faydalanan Hoca Dehhâni, Selçuklu hükümdarının buyruğu ile Selçuklu Şehnamesi’ni kaleme almıştır. 20.000 beyitlik Farsça bir eser olan Selçuklu Şehnamesi, henüz bulunamamıştır.
Hoca Dehhâni’nin şiirlerinde, Doğu şiirinin etkileri göze çarpmaktadır. Onun şiirinde gül ile bülbül, bahar, meclisler, efsaneler, destanlar, özlemler, acılar, hevesler mevcuttur. Anadolu sahasında din dışı şiirin ilk örneklerini veren Hoca Dehhâni, şiirinde İran mitoloji kahramanları yerine Hz. Ali’ye yer vermiştir.
Türk Edebiyatında ilk defa Türkçe kaside yazan ve Anadolu’da sultanlara sunan ilk kişi Hoca Dehhâni’dir. Ayrıca Hoca Dehhâni, Selçuklu sultanlarına sunulan son kasideyi de kaleme alan şairdir. Hoca Dehhâni, aynı zamanda çağının sosyal yaşamını, güzellik anlayışını ve ahlâk anlayışını Divan şiirine ilk yansıtan şairdir. Anadolu Türkçesi’ni ustaca kullanan Hoca Dehhâni’nin 9 gazeli, bir adet de kasidesi bulunmaktadır.
Ahmet Fakih; Bazı edebiyat kaynaklarında 14. yüzyıl şairi olarak da geçen Ahmet Fakih, Horasan’da doğmuş ve daha sonra Konya’ya yerleşmiştir. Mevlana’nın babasından fıkıh dersi aldığı için kendisine Ahmet Fakih denilmiştir.
Çarhname: 100 beyitlik bir kaside şeklinde bir eserdir. Ahmet Fakih, bu eserde dini, ahlâkî öğütlerde bulunmaktadır.
Kitabu Evsâf-ı Mesâcidi’iş- Şerife: Ahmet Fakih, bu eserde hac için gittiği Hicaz’dan dönüşünde 2 ay kadar Kudüs’te kaldığı süreci anlatır. Mesnevi tarzında bir eserdir ve eserde dörtlükler de mevcuttur. Eserin aslı, şu an İngiltere’de muhafaza edilmektedir. Eser, aynı zamanda Anadolu’da yazılmış hacca dair ilk mesnevidir.
Aşık Paşa; Bu yüzyılda Anadolu’da yaşayan Türk şair ve mutasavıfların içinde, en büyüklerin arasında sayılan Aşık Paşa da Horasan’dan gelmiştir. Kırşehir’de yaşamış, devlet işlerinde bulunmuştur. Şeyh Süleyman-ı Kırşehri’den zâhiri ve bâtıni ilimleri öğrenmiştir. Aşık Paşa, İran şairlerinden fazlaca etkilenmiştir.
Aşık Paşa’nın en önemli özelliği, Türkçe’ye verdiği önemdir. Kendisi, Gârib-nâme adlı eserinde bu hassasiyetini göstermiştir. Milli bir dil ve edebiyat yaratmak isteyen şairler arasında başı çeken Ahmet Paşa, dervişliğin yolunu halka göstermek ister.
Gârib-nâme: On bölümlük bu eserde Aşık Paşa, Türkçenin şiir dili haline gelmesine ön ayak olur.
Diğer eserleri: Fakr-nâme, Manzum Tasavvuf Risâlesi, Vasf-ı Hâl
Mevlâna Celâleddin Rûmi; 30 Eylül 1207’de Belh’te dünyaya gelen  Mevlâna Muhammed, henüz 5 yaşında iken babası ile hacca gider. Mevlâna ve ailesi Konya’ya yerleşmiştir. Mevlâna, Farsça ve Rumca’ya çok iyi hakimdir. 1244’te Konya’ya gelen “Sultan’ül- Ma’şukin” yani Şemseddin Muhammed Tebirizî ile tanışan Mevlâna onun ilminden çok etkilenir ve tasavvufi bir aşk ile şair olur.
Mevlâna, matemetik, tıp ve astronomi öğrenmiş ve bu bilgisini eserlerinde kullanmıştır.
Genellikle Farsça eserler kaleme almıştır ancak Türkçe- Farsça mülemma şiirleri de mevcuttur. Şiirlerini içine doğduğu gibi söyleyen Mevlâna, şiirlerinde bolca seci kullanmıştır.
Mesnevi: Mevlâna bu eserini Hüsamettin Çelebi’nin ısrarı üzerine kaleme almıştır. 6 cilt ve 25.618 beyitli bu eserde dini – tasavvufi ve ahlaki öğütler veren Mevlâna, konuları işlerken öykülere de yer vermiştir. Farsça kaleme alınan bu eser, aruzun Fâ’lâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün kalıbıyla yazılmıştır.
Dîvân-ı Kebîr: İlahi aşkın işlendiği bu eser 44. 834 beyittir. Mevlâna, bu eserde Şems-i Tebrizi mahlasını daha çok kullanmıştır. Bu eseri Mevlâna, Şems’ten ayrılması üzerine duyduğu hasret ile kaleme almıştır.
Fîhî Ma Fîh: “Onun içindeki odur” ve “Ne varsa odur” gibi anlamlara gelen bu eser, Mevlâna’nın çeşitli sohbetlerde yaptığı konuşmalardan oluşur. Oğlu Sultan Veled tarafından oluşturulan bu eser, 61 bölümden oluşur. Mevlâna’nın düşünüşü, fikirleri, devri konusunda bilgiler bulunduran eser Anadolu’da Vakıat (ders notları) türünün ilk örneği sayılır.
Meclis-i Seb’a: Mevlâna’nın yedi vaazının bir araya getirilmesi ile oluşturulan bu eser, Arapça- Farsça mensur bir eserdir.
Mektubât: Selçuklu Devleti’nin devlet adamlarına, dostlarına yazdığı mektuplardan oluşmaktadır.
Yunus Emre; Halk diliyle yazılan tasavvuf edebiyatının en önemli şairidir. Tasavvuf şiiri Yunus Emre ile en üst seviyeye çıkmıştır.
Dîvân: Yunus Emre hem hece ölçüsü ile hem de aruz ölçüsü ile şiirler yazmış ve söz konusu şiirlerini bu eserde toplamıştır.
Risâlet’ün Nushiyye: 373 beyitli bir mesnevidir. Öğütler kitabı anlamına gelen bu eser, aruz ölçüsü ile kaleme alınmıştır.
Sultan Veled; Mevlâna’nın oğlu, Mevleviliğin asıl kurucusu ve ikinci piridir. Hüsameddin Çelebi’nin ölümü üzerine Mevlevi şeyhi olmuştur.
Eserleri: Dîvân, İbtidinâme, Rebâbnâme, İntihânâme, Maarif
Hacı Bektaş-ı Velî; Hacı Bektaş-ı Velî, Ahmet Yesevi’nin isteği üzerine Anadolu’ya gelmiştir. Onun ünü Budapeşte’de Azebaycan’a kadar uzanmaktadır.
Makalât: Sohbetler, sözler anlamına gelen bu eserde tasavvufi konular Arapça olarak kaleme alınmıştır.
Velâyetnâme: Ölümünden sonra düzenlenmiştir. Hacı Bektaş-ı Velî’nin yaşamı ile ilgili menkıbeler yer almaktadır.
Hâliloğlu Yahya Burgazî; Edirne- Lüleburgazlı olduğu sanılır.
Fütüvetname: Osmanlı esnaf teşkilatı olan Ahilik ile ilgili kaleme alınmıştır.
Kaynakça:
Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı, Dergah Yayınları, 2007, İstanbul

0 yorum:

Yorum Gönder