Kerem ile Aslı, 16. yüzyıl halk edebiyatı ürünü. Albanya , Anadolu, Azerbaycan, Ermenistan bölgelerinde anlatılmaktadır.
Konusu ise şöyledir:
Bir zamanlar Türkmenistan’ın Semerkant şehrinde bir bey yaşardı. Sururi adındaki bu bey ile muhasebecisi keşiş Yahud’un çocukları olmadığından ikisi de üzüntü içindeydi. Bir gün birlikte seyahat ederlerken yolda eğer çocukları olursa birbirleri ile evlendirmeye karar verirler. Önlerine çıkan bir dervişe dertlerini anlatırlar. Dervişin verdiği bir elmayı hanımları bölüşüp yedikten sonra Hatice sultan bir oğlan, Keşişin hanımı da bir kız doğurur. Oğlanın adını Mirza Han, kızın adını da Kara Sultankoyarlar. Fakat zamanla keşiş güzel kızını, Sururi Şahın oğluna vermekten vazgeçer ve Semerkant’ı terk ederek Zengi kasabasına çekilir.
O sırada 15 yaşına gelen Mirza Han, bir gece rüyasında Kara Sultanı görür, içine bir aşk ateşidir düşer... Bir gün en yakın arkadaşı Sofu ile çıktığı av sırasında yolları Zengi kasabasına düşer. Mirza Han vurduğu kuşun düştüğü bahçeye atlar ve havuzun başında gergef işleyen ay parçası gibi bir kız görür. Mirza Han, bu kızın rüyasında görüp aşık olduğu kız olduğunu anlar ve yavaşça yanına yaklaşarak
- Hangi bağın bağbanısın gülüsün? diye sorar.
Kara Sultan, "Benim babam eskiden Semerkant Beyinin Maliye nazırı olan keşiştir. KEREM et beni bırak" diye yalvarır.
Mirza: "Telaşınızın ASLI nedir?" der ve bırakır Kara Sultan’ı.
İşte ondan sonrada Mirzanın adı KEREM, Kara Sultan'ın adı da ASLI olarak kalır.
Kızını beyin oğluna vermemek için sürekli olarak Semerkan’tan uzaklaşan Keşiş en sonunda Kayseri'ye yerleşir.
Derken Kerem, Keşişin Kayseri’de Şiremenli semtine yerleştiğini ve karısının dişçilik yaptığını öğrenir. Diş çektirme bahanesiyle eve girdiğinde Aslı ile karşılaşır ve kendinden geçer, adeta bir ölü gibi sararır. Aslı annesine haber verir. Annesi, hastasının başını Aslının dizine koymasına izin vererek hangi dişiniz ağrıyor diye sorar ve Kerem'in gösterdiği her dişi çeker. Ne var ki Kerem Aslı’nın dizinden kalkmamak için 32 dişini aynı anda çektirir.
Durumdan şüphelenen kadın müşterisinin Kerem olduğunu anlayınca kocasını aramak için dışarı çıkar.
O sırada Aslı, Kerem'le anlaşarak gece kaçmaya karar verirler. Evde pusu kuran keşişin adamları Kerem ile Sofuyu yakalayıp zindana atarlar. Fakat şehrin beyi Keşişe baskı yaparak aşıkları serbest bıraktırmakla kalmayıp Kerem ile Aslı’nın evlenmelerini sağlar. Bu defa da Keşiş kızına gerdek gecesi için büyülü bir elbise giydirir.
Talas kilisesinde yapılan düğünden sonra çözüldükçe iliklenen elbise sabaha kadar açılmaz.
Muradına eremeyen Kerem derin bir “ahh” çeker ve ağzından çıkan alev Kerem'i yakıp kül eder.
Aslı dağılan külleri saçlarıyla toplarken saçı tutuşur o da yanar. Külleri Kerem’in küllerine karışır gider.
Bu iki aşığın külleri, Erciyes’in eteğinde toprağa verilir; şimdi o küllerden her yıl bir çift gül açar birinin rengi kırmızı diğerininki sarıdır. Bu güller kırk gün durur, sonra sararıp solarak bu iki talihsiz aşığın küllerine karışırlar. Bunun için derler ki:
Erciyes’in başındaki kar, bu iki aşığın kefeni, yağan yağmurlar ise onların gözyaşıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder