21 Ağustos 2015 Cuma

Bozkurt
 Türk kültüründe bozkurt‘un manasını açıklayabilmek için kültürün tanımlanması gerekir. Özellikle kültürde sembolün öneminden bahsettikten sonra Türk kültüründe bozkurt‘un manasını daha rahat açıklayabiliriz. Çünkü bir milletin kültürü ile mitolojisi birbirinden farklı kavramlar değildir. Her ikisi de aynı hayat felsefesinden beslenmektedir. Kültür; bir milletin, dilini, sanatını, dinini, hukuk ve ahlakını, duygularını, inançlarını, hükümlerini aksettirir.(1) Çünkü bir milletin folklorunu, edebiyatını, mitolojisini, dini idrak tarzını belirleyen, mensuplarırun idrak alemini oluşturan değerlerin özünde o milletin kültürü vardır.
Kültürün özelliği, ait olduğu fertlere kazandırmış olduğu idraktır. Bir kültürün sınırı, onun zihniyet ve imanı ilf çevrelenmiştir. Kültürleri birbirinden ayıran, zihniyet ve iman farklandır. Aynı farklara sahip olan cemiyetlerin birbiri ile çarpışmasına sebep olur.(2) Kültür çevreleri benzer olan veya benzer kaynaklardan beslenen kültürler olur ama bunlar birbirine tamamen benzemez.

Her kültür, diğerlerinden farklı görünmek durumundadır, Farklılık şuuru olarak isimlendireceğimiz bu durum, toplumun bütün hayat şekillerini başka kültürlerden ayrı olmaya, değişik bir üslüp kurmaya yönlendirmektedir. Milli kimlik yahut, kişilik dediğimiz bu farklı oluş, düşünce biçiminden, kılık kıyafet, tavır ve davranış biçiminden, eğitime ve eğlenceye kadar hayatın her saha ve safhasında görüpür. Mesela, aynı dine mensup olan milletlerin dinî anlayış şekilleri birbirinden farklıdır. Çünkü idrak alemini şekillendiren değer yargıları farklıdır. Bu farkı onaya çıkaran ise o inilletin kültürüdür. Bu farklılıklar o milletin mimarî abidelerine, edebî eserlerine, musikî eserlerine, felsefî sistemlerine v.s yansır ve kültürün devamlılığını sağlar. Böylece gelecek nesillere yol gösterici olur, kaynaklık yapar.
Her toplumun kültür değişmelerinin bir geçmişi vardır. kaynağını ise o toplumun tarihî derinliklerinden alır. Bir kültür varsa, onun ait olduğu millet vardir. Millet özelliğine layık bir topluluk varsa, muhakkak bir kültürü vardır. Kültürler ve dil, din, tarih, edebiyat, sanat, örf ve adetler gibi unsurları şüphesiz ait oldukları, cemiyetler kadar eski ve onlarla yaşıt sayılmalıdırlar. Bu kültür unsurları nesilden nesle intikal ederler. Bunun neticesi olarak da yeni nesiller bunları hazır bulurlar. Kültürü kalıcı kılan ve gelecek nesillere aktaran. kültürün değer yargılarıdır. Bu değer yargıları da kendini sembollerle yaşatır. İşte bu semboller kültürün en sert kısrnını oluşturur.
Kültürün genel manada anlamını açıkladıktan sonra üzerinde durmamız gereken önemli bir kavram da “Türk Kültürü” kavramıdır. “Ilk Türkler, yani bizim en eski atalarımız bugünkü Orta Asya diye bilinen yerde, Tanrı Dağları ile Altay Dağları arasında yaşıyorlardı. Tarih öncesi insanlar ve kültürlerle uğraşan bilim adamlarının o bölgelerde yaptıkları kazılardan edilen bilgilere göre; Türkler beyaz ırktan, geniş kafalı ve orta boylu insanlardı. Burası Çin ile sınırdaş olan bir ülkeydi. Bu yüzden Türklerin eski tarihlerine ait bilgilerin pek çoğunu Çin tarihlerinden öğreniyoruz.. Çin tarihleri M.Ö. 20001000 yılları arasında ilk Türk hükümdarlarından bahsediyorlar. Böylece Türklerin bilinen tarihi 4000 yıllık bir tarihtir”(5) Eski Türklerin kültürü “bozkır” kültürü olarak ifade edilmektedir. Bozkır kültürünü ise Türklerin siyasî ve sosyal yapısı oluşturmaktadır.(6) Bu kültür, göç ve fetihler esnasında orada terk edilip gelinmiş değildir. Esasında, sosyolojik kaideler de göstermektedir ki kültür bir elbise gibi eskiyip atılmaz veya değiştirilemez. Nitekim îslamiyeti kabul eden Türklerde Şamanizmin en önemli izleri ilk dervişlerin istedikleri zaman bir hayvan veya kuş şekline girebilmeleridir. Mesela “Geyikli Baba: Bu dervişler geyiğe binerler, tepelerinde geyik boynuzları bulunan şapkalar taşırlardı.
Bu dervişler yalnızca rahip veya sihirbaz mahiyetindeki insanlar değil; arkalarına taktıkları on binlerce Türk‘ü iskan ettirip. yerleştiren liderler idiler.(7) Anadolu’nun fethi ile Orta Asya’dan gelen nüfus akımının başında bu dervişler bulunuyordu. Fakat şimdiki şaman elbislerinin hususiyeti bozulmuştur. Bu konu üzerinde çalışan araştırmacılara göre en eski ve orijinal şaman elbiseleri kuş veya hayvan şekillerini taklit etme suretiyle yapılan elbiselerdi. Bunu giyen şaman hem kendi atasının hem de istediği zaman o kuşun şekline girebileceğini göstermek istiyordu. Bu şekil değiştirmeye, mitoloji araştırmalannda “Metamorphose”” denir.(8) Türkler, bu deyimi “Donuna g’irmek” şeklinde ifade etmektedirler. Bektaşiler bu eski şamanist inancı tasavvufa uydurup “mana aleminden velaetle” diye bir sebep bulmuşlarsa da bu bahane kuş donuna girmeyi mazur göstermeye kafi değildir. Kuş sembolleri daha ziyade ileri toplumlarda görülüyordu. Yirmi dört Oğuz boyunun sembol kuşları bunun en güzel örneğidir. tlk Müslüman Türk dervişleri de zaman zaman kuş donuna girerlerdi.(9) Bunun örneklerini Anadolu’nun Türkleşmesi zamanında Anadolu’ya gelen dervişlerde görmekteviz. Ahmet Yesevî turna donuna; Hacı Bektaş Velî güvercin donuna girmiş olarak kabul edilmektedir. Nitekim Abdal Musa, Hacı Bektaş Velî’nin Anadolu’ya gelişini şöyle anlatıyor:(10)
Güvercin donuyla Uruma uçan
İmamlar evinin kapısın açan
Bizim üzerinde durmaya çalışacağımız husus Türk kültüründe önemli bir yeri olan Bozkurt‘un ilkel kabilelerde olduğu gibi bir totem mi, yoksa onlardan farklı olarak büyük bir ülkünün mitolojide ve kültürde “Bozkurt” sembolü ile yüzyıllardan beri yaşamasını sağlayan bir kültür unsuru mu olduğudur. Bu soruların cevabmı bulduğumuz zaman makalemizin amacı hasıl olacaktır. Kurt ile ilgili Türk mitolojisini incelediğimizde kurt’un önemli bir yer işgal ettiğini görüyoruz. Oğuzlar diğer kavimlerden daha fazla gelişmişlerdi. Oğuzların diğer kavimlerden daha fazla geliştiğini gösteren bulgular mevcuttur. Bozkır kültürüne mensup olan Türk boylarını, gerek yaşadığı coğrafyada gerekse yaşamış oldukları zamanda diger boylardan ayıran ve farklılaştıran temel faktörler mevcuttu. Bu faktörlerin başında Türklerin atı evcilleştirmeleri gelmektedir. Atı evcilleştirmelerinin önemi, savaş aracı olarak kullanılmasıdır.
Türklerin atı savaş aracı olarak kullanmaları diğer milletler karşısında müthiş bir üstünlük sağlamalarına sebep olmuştur. Türkler atı kullanarak hareket kabiliyetlerini artırmışlardır. Böylece düşmanlanna karşı üstünlük sağlamışlardır. Diğer önemli faktör ise Türklerin demiri işlemesidir. Özellikle, demirin savaş aracı olarak kullanılması, Türklerin savaşlarda başarılı olmasında etkili olmuştur.(11) Türklerin gerek atı gerekse demiri savaş aracı olarak kullanması büyük bir coğrafyaya hakim olmalarına zemin hazırlamıştır. Özellikle Türk Cihan Hakimiyeti anlayışı, Türklerin dünyayı adil olarak yönetmesi ve gittiği her yere Türk‘ün adaletini götürme arzusu ile tarih boyunca Türkün kutlu sevdası olmuştur. Türk cihan hakimiyeti anlayışına göre Türk‘ün her gittiği yerde huzur ve adalet temin edilmiş olacaktı. İslamiyet’in Türkler tarafından kabul edilmesiyle birlikte Türk cihan hakimiyeti manevî bir kimlik bularak ilayı kelimetullahı yayma fonksiyonunu da üstlenmiştir. Bu kudsî amaç, Türklere büyük bir ülkü kazandırrrnştır(12) Bu ülkü ise, cihan devleti olma ülküsüdür.
Türk kültüründe bozkurt‘un manasını açıklamadan önce kısaca “tüz” kavramını da açıklamak faydalı olacaktır. Çünkü Orta Asya halklarının ve dolayısıyla Türklerin bazı hayvanları ve yırtıcı kuşları kutsal sayarak onları kendilerine sembol edinmelerinin sebepleri üzerinde şimdiye kadar çok durulmuştur(13).
Tarih boyunca Türk‘ün hayat felsefesi ve bu felsefenin yön verdiği günlük yaşayışı, bozkurt‘la yakından ilgili olmuştur. Çünkü manevî birlik, moral, tesanüt fikrini ifade eden hemen bütün efsane ve destanlarımızda bozkurt merkezî bir rol oynamıştır. Nesillerden nesillere, asırlardan asırlara aktarıla aktarıla nihayet yazı ile tespit edilebilmiş olan Türk destan ve efsaneleri tarihî bakımdan büyük bir ehemmiyeti haizdir. Türklüğün büyük ve renkli hayat macerasını gereği gibi kavrayabilmek için önce destan ve efsanelerdeki çeşitli motiflerin iyi değerlendirilmesi gerekir.(14)
Türklerin kurttan türedikleri hakkındaki inançlara kaynak teşkil eden metinlerin büyük bir kısmı Çin kaynaklarında yazılıdır. Destanlarda kurt, Türklerin atası olan delikanlıyı hem iki defa ölümden kurtarmakta hem de onun soyunun devam etmesini sağlamaktadır. Böylece Türk soyunun ölmezliği temin edilmiş olmaktadır.(15) Bir başka rivayette ise kuıttan türeme bir başbuğ Türkleri soğuktan kurtanp hayata kavuşturmaktadır. Türk soyunun imhadan kurtarılmasında ve devamında en büyük amil yine kurttur. Türklerin belli başlı bütün destanlannda bozkurt‘un merkezî bir rol oynadığı ve ata, rehber ve kurtancı fonksiyonları ifa ettiği görülüyor. Bu destanlar sözlü olarak Türkler arasında uzun zaman çok canlı olarak yaşadıktan sonra yazıya geçirilmiştir. Yazılı tarihin bulunmadığı zamanlarda destan ve efsanelerin birçok tarihî hakikatleri aksettirmek bakımından ne derece büyük önem taşıdığını belirtmeye gerek yoktur.
Destanlarda bir milletin manevî hayatı, düşünüşü ve hayat felsefesi gizlidir. 16 Destanlardaki her motif bir gerçeğin, bir inanışın sembollerle ifadesidir. Bu çerçevede bakıldığında bozkurt‘un Türk destanlarındaki, dolayısıyla Türk Milletinin duyuş ve inanışındaki rolü şu ana fonksiyonlarda toplanmaktadır:
  1. Ata olarak Bozkurt
  2. Rehber olarak Bozkurt
  3. Kurtarıcı olarak Bozkurt
Bozkurt‘tan türemiş olmak inancı Türklere uzun zaman boyunca büyük bir gurur, kendine inanış emniyet ve geleceğe güvenle bakma duygusu vermiştir. Bazı Türk destanlannda ana, bazı Türk destanlarında baba olarak görülen bozkurt çok defa Türk neslinin yok olacağı zaman ortaya çıkmakta ve Türklerin neslinin devam etmesini sağlamaktadır.(17) Böylece Türklerin soyunu kutsallaştırmaktadır. Türklerin müşkül zamanlarında millet hayatında büyük tesiri olacak geniş şümullü hareketlere girişecekleri zamanlarda bozkurt onlara yol göstermekte ve eşi bulunmaz şekilde rehberlik yapmaktadır. Ergenekon Destanı’nda ve Kut dağı efsanesinde bozkurt millî bir kılavuz rolünü oynamaktadır. Türk‘ün başı çok sıkıştığı zaman bozkurt‘un meydana çıkarak onu kurtarması, evladı üzerine eğilen bir ananın veya babanın şefkat duygusunu hatırlatacak derecede derin bir mana da taşımaktadır. Sanki bozkurt manevî hir alemden Türk milletinin akıp giden hayatını devamlı takip etmekte ve onların başının sıkıştığı, çaresiz kaldıklan zaman ortaya çıkmakta ve yol göstermektedir. Türk mitolojisine baktığımızda bozkurt‘un Ergenekon, Kut Dağı, Oğuz Kağan destanlarında yol gösterme fonksiyonu da tamamen semboliktir. Milletin büyüme, yayılma ve güçlenmesi için takip edilmesi gereken metotların işaretini destan maddî unsurlarla ifade etmektedir.
Bozkurt‘un kurtarıcı olarak destanlarda oynadığı rol bize bazı gerçekleri hatırlatmaktadır. Dişi bozkurt‘un düşmanların baskınından canlı olarak kurtulmuş olan son Türk‘ü kolları arasına alarak büyük denizin üzerinden aşırması ve böylelikle yeniden taarruza geçen düşmanın onu öldürmesini önlemesi de bir semboldür.
Bozkurt‘ta sembolize edilen fikir Türk birliğini sağlayan, onlann büyüyüp, gelişmesini temin eden bir fikirdir. Türkler bu fikre inanıp riayet ettikçe hakimiyetlerini ve üstünlüklerini korumakta, bu fîkirden aynldıkları zaman felakete uğramaktadırlar. Onları felaketlerden kurtaran da yine bozkurt olmaktadır.^” îçte burada bozkurt, Zelenin’in belirtmiş olduğu bir totem değil(19); bir fikir veya ideolojinin yani sosyal bir hayat nizamının yansımasından başka bir şey değildir. Çünkü totem olan hayvan veya eşyanın fonksiyonu ile Türk mitolojisindeki bozkurt‘un fonksiyonu birbirinden çok farklıdır. Totem olan hayvan veya eşya işlerliğini yitirdiği halde bozkurt‘un taşıdığı mana ve fikir telakkisi günümüze kadar gelmiştir. Bu hususları göz önüne aldıgımızda bozkurt‘u bir totem olarak değerlendiremeyiz.
Bu düşünce yalnızca destanlarla sınırlı kalmayıp günümüze kadar gelmiştir. Türklüğü büyük tehlikelerden kurtaracak olan, destanlardaki bu bozkuri’tur. Çünkü biliyoruz ki Türklüğün baçının darda kaldığı, neslinin yok edilmeye çalışıldığı zaman, onu kurtaran daima bozkurt olmuştur.(20)
Büyük hükümdarların doğumu daima olağanüstü olmuştur. Hükümdar anneleri doğumla alakalı olağanüstü rüyalar görmüşlerdir. Mesela Manas Han’ın karısı Kanıkey Hatun da bir gece çok güzel bir rüya görmüştü; rüyasında hemen yakınında bulunan çelik bir eğe görmüş, eğeyi alarak saklamış. Sabah rüyasını ülkenin tecrübe görmüşlerine anlatınca, herkes sevinmiş ve Kanıkey Hatuna şöyle demişlerdi:
“(Bu çocuk), gök yeleli korkunç bir kurt gibi olacak.”(21) Buna benzer olaylar bize kurdun totem değil, halkın örf ve adetlerinde, inançlarında ve rüyalarının yorumunda etkili olan bir sembol olduğunu gösteriyor.
Kırgızlarda cins ve güzel atlara da KökBörü (Gök kurt) adları verilirdi. Bunlar yiğitliğin ve mükemmelliğin sembolü olmuşlardı. Özellikle gök kurt ismi Türk atasözlerine de yerleşmiştir. Kurt, Türklerde kudret ve güçlülüğün bir timsali olmuştur. Bu husus bütün Türk boylarında atasözleri haline gelmiştir. Mesela Azerî atasözünde; “Kurt ile koyun, kıhç ile oyun olmaz” deyimi varken, Anadolu’daki Türkler ise “Kurtla koyun olmaz, ciğerle oyun olmaz” denmektedir.
Kurt‘un, belki de çok eski çağlarda Türklerin totemi olabileceği Bahaeddin Ögel’e göre bir ihtimaldir. GökTürk çağında kurt, bir totemden ziyade kutsal bir sembol haline gelmişti. Gök Türklerin kendi bayraklarının başına bir kurt heykeli koymalarının sebebi de bu idi. Kurt başlı sancaklar Gök Türk Devleti’nin yıkıhşından sonra da unutulmamıştı. Kağanlık verileceği zaman kurt başlı bir bayrakla bir davul vermeyi de unutmamışlardır. Bu husus, Türklerin Anadolu’ya gelişinden sonra da devam etmiştir.(22)
Türk kültüründe mana bulan bozkurt kavramıyla anlatılmak istenen, bir fikir birliği ve bir mana etrafında bütünleşmedir. Zira ilmî bilgiden veya Türk kültürünün gelişme çizgisinden yoksun olan kimseler, bu sembole gönül verenleri ise puta tapanlar olarak tanımlamakladırlar. Kendilerini çağdaş aydın olarak gören bu meyhane filezoflarına verilecek en güzel cevap kanımızca şudur: Başka milletlerin veya kültürlerin uşaklığını ve misyonerliğini yapacağınıza kendi kültürünüzün değer yargılarını öğrenin ve öğretin. Bunu yapmaya ilmî cesaretiniz de yoksa, yapanlara engel olmayınız. Ama unutmayınız ki başınız sıkıştığı zaman, sizi yılanlardan, akreplerden ve de ayılardan kurtaracak olan yine bozkurt‘tur.

DİPNOTLAR

  1. Arık Remzı Oğuz: Türk înkılabı ve Milliyetçiliğimiz, Ankara, 1981, sh. 30
  2. Ülken H. Ziya: “Kültür ve Medeniyet”; Türk Düşüncesi, sayı: 13, cilt: 3, 1954, sh. 8′
  3. Kösoğlu Neuzat: Millı kültür ve Kimlik, îstanbul, 1992, sh. 31
  4. Dinçer Nahid: Türkiye’de Kültür Buhranı Sebepleri ve Neticeleri, İstanbul, 1988, sh. 8
  5. Güngör Erol: Tarihte Türkler, îstanbul, 1992, sh. 11
  6. Güngör Erol: a.g.e., sh. 53
  7. Ögel Bahaeddin: Türk Mitolojisi, Ankara, 1971, sh. 29
  8. Ögel Bahaeddin: a.g.e, sh. 29
  9. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 29
  10. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 30-31
  11. Kafesoğlu İbrahim: Türk Millî Kültürü, Istanbul, 1993, sh. 208-213
  12. Turan Osman: Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü, c. 12 îstanbul, 1993, sh. 94-101
  13. Zelenin, D.K.: “Sibirya’da Ongon Kültü”, Zik: Abdülkadir İnan, Belleten, Sayı: 23-24, Sh. 3-12
  14. Deliorman Altan: “Bugünkü Man&sı ile Bozkurt“” Türk Kültürü, Sayı: 55, sh. 1
  15. Deliorman Altan: a.g.m.., sh. 12
  16. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 470
  17. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 470-471
  18. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 472-473
  19. Zelenin D.K.: a.g.m., Sh. 312
  20. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 45-46
  21. Ögel Bahaeddin: a.g.e., sh. 49
  22. Kafesoğlu İbrahim: a.g.e., sh. 320

Dede korkut

DEDE KORKUT KİTABI’NDA KURT

Oğuz Türkleri’nin destani hikayeleri olan ve özgün adı ”KİTÂB-I DEDE KORKUT ALÂ LİSÂN-I TÂİFE-İ OĞUZAN” olan Dede Korkut Kitabı’nda (Türkler’in hemen hemen tüm destanlarında olduğu gibi) kurt yer almaktadır. Dede Korkut Kİtabı‘ndan kurt ile ilgili bölümlerin bazıları aşağıya alınmıştır:
KURT KÖKENİNDEN OLMA
”… Azvay (azman ?) kurt enüği erkeğinden köküm var ! Ağca yünlü tümen (on bin) koyunun gezdürmeye !…”
BAYIRIN KURDUNA BENZEME
”… Yengi (yeni) bayırın kurduna benzer idi yiğitlerim ! Yedi kişi ile kurulurdu, benim yayım !…”
ISSIZ YERİN KURDU GİBİ ULUMA
”… Babası ile Yigenek, … İki hasret birbirine buluştular ! Issız yerin kurdu gibi uluştular !…”
KURT YÜZÜNÜN MÜBAREK OLMASI
”… Kazan … Kurd yüzü mubarekdür ! Kurd ilen bir haberleşeyim dedi. Görelim Hânım, ne haberleşti:
Karangu (karanlık) akşam olanda, günü doğan !
Kar ile yağmur yağanda, er gibi duran !
Kara koç atlar görende, kişneşdüren !
Kızıl deve gördüğünde, bozlaşduran !
Ağca koyun gördüğünde, kuyruk çarpıp kamçılayan !
Arkasını vurup, berk ağılın kapısını söken !
Karma ögeç (2 yaşında koyun) semizin alıp tutan !
Kanlı kuyruk üzüp, çap çap yutan !
Avazı, kaba köpeklere kavga salan !
Çakmaklıca çobanları, dünle (gece) koyturan (yürüten) !
Ordumun haberin bilir misin, degil (de) manga (bana) !
Kara başım kurban olsun, kurdum sana !”
KURT İLE KOYUN
”… Semiz koyun, aruk (zayıf) toklu bayırda kalsa, kurt gelip yemez idi ! Karaça Çoban’ın sapanının korkusundan !…”

DEVLET SİMGESİ OLARAK KURT (TUĞ – BAYRAK – SANCAK)

Bayrak, Türkler’de devletin ve Türklüğün her şeyidir. Bağımsızlık, özgürlük bayrakla belirir. Uğur ve başarı ancak onun dalgalanışındadır. Atalarımız ve atalarımızın egemenliği, bayraklarının tepesinde oturan Bozkurt simgesi ile hatırlanırdı.
Eski Türkler’in hem tuğları, hem bayrakları vardı. Tuğ ile bayrak ayrı şeylerdir. Tuğ dört bölümden oluşur: Süslenmiş tuğ direği; direğin başına bağlanmış at kuyrukları; tuğ başı (direğin başına konulur ve kuyrukların bağ yerini gizlerdi); tuğ başının üzerine konulan kurt başı. Tuğ, devletin ve bağımsızlığın simgesidir ve daha çok resmidir. Bayrak ise köklerini dinden alır. Eskiden bayraklar şimdiki gibi birer simge değil idiler. Türkler savaşta, barışta ve törenlerde değişik renklerde bayraklar kullanırlardı. Bu renklerin de ayrı anlamları vardı.
Eski Türkler’in bayraklarında ve tuğ başlarında bir Bozkurt bulunurdu. Çinliler’in de dediği gibi Türkler, Bozkurt‘tan türediklerine inanırlardı. İlk ve kutsal atalarını unutmadıklarının göstermek için de, devlet sembollerinin başlarına, Türk özgürlük ve bağımsızlığının belirtisi olarak, bir kurt başı koyarlardı. Çin kaynaklarında, GökTürk bayraklarının başında alem olarak bir kurt başı olduğu kayıtlıdır. Baykal Gölü’nün batısında, GökTürk çağından kalma kaya resimlerinde, ellerinde uzun sırıklar üzerine asılmış bayraklar taşıyan atlılar tasvir edilmiştir.
Kurt, güçlü ve dayanıklı bir hayvandır. Bundan ötürü de Türk boyları arasında kudretin simgesi olmuştur. Hatta Türkler, Gök Börü Sultanım diyerek, kendi hükümdarlarının gücünü ve kudretini dile getirirlerdi. Benzer bir biçimde, büyük bahadırların gözleri kurda benzetilirdi. En keskin oklar için Kurt Dili deyimi kullanılırdı.
Eski Türkler’de tuğ, bayrak ve davul bağımsızlığın simgesi idi. Kağan tuğları dokuz tane olurdu. Kağanlar, atadıkları han, beğ ve yabgulara da rütbelerine göre belli sayıda tuğ verirlerdi; ama 9 tuğ ancak kağana özgüydü. Bu gelenek Hunlar’dan Osmanlılar’a değin aynen devam etmiştir.
Altın kurt başlı sancak egemenliğin ve hükümdarlığın simgesi olduğu için, bir kağan ya da hanın altın kurt başlı sancağının olması, onun bağımsızlığının belirtisi idi. Bugünde Bozkurt, aynı şekilde Türk bağımsızlık ve özgürlüğünün simgesidir. Mesela Çin hükümdarları, Türkler’i bölmek ve iç savaşa sürüklemek istediklerinde, devlete başkaldırmasını istedikleri yöneticilere altın kurt başlı sancak gönderirlerdi. Örnek olarak, 582 yılında Çin imparatoru Wen-ti, yabgu Tardu’ya kurt başlı sancak göndererek onu kağan olarak tanıdığını belirtmiş ve böylece devlete başkaldırmasını sağlayacağını düşünmüştü.
Türkler’in kutlu devlet merkezi Ötüken’de bulunan Kök Türk orduları başkomutanı ve Kök Türk kağanı Bilge Kağan’ın kardeşi olan Köl Tigin’e ait Köl Tigin Anıtı’nda da Bozkurt‘u bir devlet simgesi olarak görürüz. Son yapılan kazılarda, Köl Tigin Anıtı’nda Bozkurt başlı motiflere rastlanmıştır. Üstelik bu Bozkurt başlı motifler bir değil iki tanedir.
Köl Tigin Yazıtı’nın doğu bölümünde, yazıların üstünde, kubbeyi andıran ayakları tepede birleşmiş durumda, kurt biçimindeki başları ile kenarlardan aşağıya sarkan tasvirler vardır. Bu motifler, araştırmacılarca Kurt Başlı Ejderler olarak adlandırılmaktadır. Her iki kenardan aşağı sarkan kurt başlarının ağzında yuvarlak kabartmalı birer şekil vardır. Bu yuvarlak şekillerin, Ay ile Güneş’i temsil ettikleri kabul edilmektedir. Bu iki kurt başlı tasvirin ortasına da Kök Türk Kağanlığı’nın damgası işlenmiştir. Aynı damga, Bilge Kağan‘ın anıtında da vardır. Bilge Kağan ile Köl Tigin‘in mezarlarındaki bu damga, Bozkurt soyundan gelen kağanların geleneksel damgasıdır. Bu damga ve kurt başlı motifleri yazıtlara, Yollug Tigin işlemiştir. Bilge Kağan ve Köl Tigin yazıtlarında yer alan ve bilginlerce kurt başlı ejder olarak tanımlanan bu motifler, Yrd.Doç.Dr. Cengiz Alyılmaz tarafından incelenmiş ve bu motiflerin, kurttan süt emen çocukların tasviri olduğu belirlenmiştir ki tasvir bu konusu ile açıkça Bozkurt Destanı’nı resmetmektedir (tıpkı Bugut Anıtı’nda olduğu gibi).
Kızılda-Naga-Ragah adlı yerde bulunan Kök Türk ya da Uygur döneminden kalma duvar resminde, kağan bayrağını taşıyan alpın elinde kurt başlı bir sancak vardır. Ayrıca bu resimdeki alpın börkünde, yukarıda değinilen Köl Tigin Anıtı’ndaki kurt başlı motiflerin bir benzeri bulunmaktadır. Bu duvar resmindeki kurt başlı bayraklara başka yerlerde de rastlanmaktadır.
Köl Tigin Yazıtı’nda bulunan ve devlet arması niteliğindeki kurt başlı tasvirler, Uygurlar’ın Bilge Kağan’ı adına dikilen ve Alp Baga Inançu Tarkan’ın eseri olan yazıtın üzerinde de bulunmaktadır. Tabgaç Türkleri’nin mezarlarında da görülen bu kurt başlı motifler, 6-8.yy.lar arasında yapılmış olan bir Kırgız kurganında, taş levha üstüne işlenmiş olarak yer almaktadır ki, Kırgız kurganındaki motif, Köl Tigin Anıtı’ndaki kurt başlı motife çok benzemektedir.
Bu motiflerde görülen kurt başı tasviri, Türk kağanlığını kuran Aşına (Bozkurt) soyunun ilk atası olan ve Bozkurt Destanı’nda yer alan kurdun anısıdır. Bu yüzden Bozkurt Destanı, Türk destanları arasında önemli bir yer tutmaktadır.
Eski Türk devletlerinin bayrak, sancak, tuğ ve anıtlarında görülen kurt tasvirleri, yine Eski Türkler’den kalma resimler ve Bozkurt Destanı ile birlikte düşünüldüğünde, devlet simgesi olarak Bozkurt‘un kullanılmasının nedenleri ortaya çıkmaktadır. Çünkü Bozkurt, Türk milletinin özgürlüğünün simgesi olduğu gibi, Türk devletinin de bağımsızlık ve egemenliğinin simgesidir.
Nihal Atsız’dan Bozkurt’la İlgili Bir Makale: “Milli Semboller”
Millet halinde yaşamanın şartlarından biri de milli sembollere saygı göstermektir. İnsan, medenileştiği oranda hürriyetlerinden bir bölümünü fedaya ve bazı kaidelere saygı göstermeye mecburdur. Medeni insan, hayvan gibi rasgele yerde uzanıp uyuyamaz. Her istediği zaman bağıramaz veya Türkü söyleyemez. Her istediği şeyi her zaman ve her yerde yapamaz.
Medeni insan milletçe kutlu sayılan canlı veya cansız varlıklara da saygılı davranır. Kutlu sayılan nesneler bayrak gibi, arma gibi, milli marş gibi, şeref namus gibi şeylerdir. Hayvan için bütün bezler, bu arada bayrak da değersiz bir şeydir. Çünkü yenmez. Şeref ve namus diye bir duygu veya içgüdünün hayvanda bulunmasına imkan yoktur. Hayvan milli sembolü de bilmez. Çünkü hem millet değildir, hem de milli sembol onun için taş ve ağaç gibisinden herhangi bir nesnedir.
Milleti millet yapan kaidelerin içinde milli semboller de bulunduğu için bir milleti yıkmak isteyenler onun milli sembollerine de hücum ederler. Bir toplumun milli sembolleri olmadı mı artık sürüleşmiş demektir. Bilginlerine, profesörlerine ve her şeyine rağmen onun koyun sürüsünden veya karınca yuvasından farkı yoktur. Milli sembollere saldıranlara dikkat edilmelidir. Bunu cehalet veya hamakatlerinden mi, yoksa gizli maksatlarından mı yapıyorlar?
Milli sembol olan Oğuz Han’a dil uzatıldı mı, biliniz ki, o, bilerek veya bilmeyerek düşman için çalışıyor demektir. Milli sembol olan Bozkurt‘a köpek diyenler için de durum aynıdır. Üstelik onlar aynada kendilerini görmektedir.

0 yorum:

Yorum Gönder